
Bakın Mevlâna ne diyor:
‘Alıp verdiğimiz nefes de gönüldeki sıkıntıyı, derdi temizler, arıtır, adeta insanın içini cilalar.
İnsan bir an bile nefes alıp veremezse, varlığına yokluk gelir çatar.’ (Divan-ı Kebir, Cilt-I,26)
‘Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, ne mutlu sana!’ diyor Mevlâna’ya atfedilen sözde de.
Ölümü öldürüp kabir kapısını kapatmak mümkün değil. Vademiz geldiğinde hepimiz, bize emanet edilen ruhu teslim edeceğiz. Bundan da kaçış yok. Bu yüzden önemli olan, doğum ile ölüm arasındaki o süreyi iyi bir insan olarak yaşamak, geride güzel izler, anılar bırakmak. Ömür kısa yol uzun.
İslam Dünya’sının hemen her yerinde imanı, adaleti, ülke yönetimi, dürüstlüğü, savaşçılığı, cesareti ve ilmi ile anılan, bilgelikte, yiğitlikte, cesurlukta, fedakârlıkta üstüne insan olmayan, sadece yaşadığı süre içerisin de değil onu takip eden yüzyıllarda da zalimin korkusu, mazlumun dostu olan Allah’ın aslanı Hz. Ali ‘İnsanın aldığı her nefes, ölüme doğru attığı bir adımdır.’ diyor.
‘Ömür ağaç dalında savrulan bir yapraktır. Ne kadar genç olursan ol, sonun kara topraktır.’ diyor Necip Fazıl Kısakürek de.
Bu konuda;
‘Her gün biri çıkar başlar ben ben demeye
Altınları gümüşleriyle övünmeye
Tam işleri dilediği düzene girer
Ecel çıkıverir pusudan benim ben diye’ diye ekliyor Ömer Hayyam.
Konu ile ilgili kaynağı tam belli olmayan iki söz de şöyle:
‘Fırın küreği tam düzeldiğinde ekmek yapacak hamur bitermiş.
İnsan işinin tam düzeldiğinde ne yazık ki ömür bitermiş.’
‘Hayat ölüme sormuş: İnsanlar beni çok severken neden senden nefret ediyorlar? Ölüm de demiş ki “en tatlı ve güzel bir yalansın bense acı bir gerçeğim.’
F.Nietzsche’nin hayatı sorgulayan Hayat isimli şiirinden Nefes Alıyorsam Ne Mutlu Bana diye başlayan şiiri, hayatı Mevlâna’nın gözünden görmeye güzel bir örnek:
‘Nefes alıyorsam ne mutlu bana
Gidene kal demeyeceksin.
Gidene kal demek zavallılara.
Kalana git demek terbiyesizlere.
Dönmeyene dön demek acizlere.
Hak edene git demek asillere.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme.
Yoksa değersiz sen olursun.
Düşün kim üzebilir seni senden başka.
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen.
Kim mutlu edebilir seni sen hazır değilsen.
Kim yıkar kim yıpratır seni sen izin vermesen.
Kim sever seni sen kendini sevmezsen
Her şey sende başlar sende biter.
Yeter ki yürekli ol tükenme tüketme.
Tükettirme içindeki yaşama sevgisini
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.
Öyle bir hayat yaşadım ki
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden.
Kendimi bir sahnede buldum, oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm hâlime.
Sonra dedim ki söz ver kendine.
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan önce sevmesini bileceksin.
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsun hayatı yalnızca seyredeceksin
Öyle bir hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım
Öyle değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan anladım.’
Beşir Ayvazoğlu’nun, Mevlâna’dan esinlenerek yazdığı dizelerle, son noktayı koyalım;
Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, Dokunabiliyorsan,
Nefes alabiliyorsan, Yürüyebiliyorsan, Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana
… Elinde olanlardan bahset can! Üzülme!
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin her ne ise; Bir bakarsın yağmurlu bir gecede,
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
Bil ki Güzellikler de var bu hayatta.
Gel git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
Hüzün olgunlaştırır.
Kaybetmek sabrı öğretir.
Şimdilerde bol bol dua ek.
Hasat yakındır can!
Kaderini sev!
Varsa kederini de sev!
Üzülme hastalıklarına,
Gör, hangi günahlarına kefaret olacak.
Terk edildin diye de üzülme,
Demek ki sevebilecek bir yüreğin var.
Geçmişi unut, hiç yaşanmamış gibi davran.
Buluttan nem kapma!
Döküver kirpiklerinden sonbaharı
,
Bir gün ama bir gün mutlu tebessümlerle kol kola gireceksin.
Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları,
Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına.
Uçacaksın semalara sevdiklerinle can!
Kim demiş ebemkuşağı yedi renk?
Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde,
Anlayacaksın ne demek istediğimi can!
Sana tanınan süre üzülmeye değecek kadar uzun değil.
Herkes gibi sende sonsuzluğa gün gelip kanat çırpacaksın,
Hayatın telaşından insan pek farkında olmuyor ama.
Kum saati alta doğru hızla akıp gidiyor.
Henüz aşılmamış çok yolların var.
Hiç mi güzellik yaşamadın?
Ufacık bir hatırımda mı yok yanında?
Hayatın ellerini bırakma! Küsme!
Hadi mavilerini giyin çık dışarı!
Denizle cilveleşen martılar gibi hayata kur yap!
Yitirdiğin güneş için sevda türküleri söylemeye devam et!
Ölümlüde olsa hayat, ölümsüz bakışlarla bak!
Kaçmakla kurtulamazsın ki;
Yalnızlıktan, hüzünlerden, hayattan
Ayakta kalman gerek, yaşaman gereken can!
Hayat senide içinde görmek istiyor.
Hadi yaklaş!
Unutma ki;
Yapmadıklarının kazası yok!
Ve yine unutma ki;
Aydınlık geceye hiçbir zaman yenik düşmedi can!
You must be logged in to post a comment Login