Son Dakika
02 Ekim 2023 Pazartesi
30 Eylül 2016 Cuma, 00:36
Mesut Acet
Mesut Acet mesutacet@gmail.com Tüm Yazılar

YAŞADIĞIMIZ HAYATTAN KEYİF ALMAK

 

Hayat dediğin iki gözü kulağı eli ayağı olan canlı bir şey değil ki. Biz yaşamın yörüngesini şaşırmışız, iyiyi kötüyü ayırt edemez hale gelmişiz, ne sevmesini biliyoruz ne de sevilmesini. Bu kısacık hayatta unutulmamalıdır ki ne kadar çok yaşadığımız değil o zamana ne kadar, çok şey sığdırıp yoğun, dolu dolu yaşadığımız önemlidir.

“Hayattan keyif almak için beklemeye gerek yok, bulunduğumuz her anın tadını çıkarmak yeterlidir.” diyor Goethe.

Önemli olan yaşadığımız hayattan keyif alabilmek. Bir tat alabilmek. Ve geride damak tadından süzülen bir tortu, hoş bir ses, renkli bir ışık, bir eser bırakabilmek. Güneşin her doğuşunda bir ümidin saklı olduğu gibi her yeni günün bir umut, bir müjde bir hediye olmasının yanında, aslında sona doğru atılmış bir adım olduğunun da idraki içinde olmalıyız. Mümkün olduğunca hoşça vakit geçirmeli, her şeyi ciddiye almamalıyız. Endişelerimizi kenara itip, keyifli şeyleri yakınımıza çekmeliyiz.

Hayyam da böyle özetlemiş doğan ve batan, tekrar doğan ve tekrar batan, böylece sonsuza dek süren döngüyü:

“Her sabah yeni bir gün doğarken

Bir gün de eksilir ömürden

Her şafak bir hırsız gibidir.

Elinde bir fenerle gelen!”

“Size iyi ya da kötü bir hayat verilmemiştir.

Size sadece bir hayat verilmiştir

Ve onu iyi ya da kötü yapmak sizin elinizdedir.” diyor bir düşünür de.

Konu ile ilgili sosyal medyadan iki alıntı şöyle:

“Küçük bir beden çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.

Ufak balıklar daha lezzetli olurmuş.

Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış,

Büyük odunlar alevi söndürebilir mi?

Sağanak dediğimiz küçük damlalardan ibaretmiş.

Muazzam bir aydınlık, küçük bir delikten görünebilirmiş.

Küçük bir saman çöpü, rüzgârın yönünü gösterebilirmiş.

Bütün bir hasat, bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.

Büyük bir geminin batmasına, küçük bir delik yetermiş.

Büyük makineleri küçük çarklar çalıştırırmış.

Bazen büyük bir aşkı başlatan, küçük bir gülümseme imiş.

Büyük yazıları yazmak için küçük noktalar,

Virgüller gerekirmiş büyük olaylar kolay unutulsa bile

Sevdiğinle geçen küçük an’lar unutulmazmış.

Simide lezzetini veren küçük bir susam tanesi imiş.

Ulu bir çınarın veremediği kokuyu

Küçük bir papatya verebilirmiş.

Büyük paralara alınan hediyelerin sağlamadığı mutluluğu

Küçük bir bakış sağlayabilirmiş.

Küçük sevinçleri bilmeyenler,

Büyük keyifler yaşayamazmış!”

Öyleyse ‘küçük’ deyip geçmeden önce, ne kadar ‘büyük’ sonuçlara varabileceğini düşünelim. Küçük bir damlayı, bir gülümsemeyi, noktayı, virgülü, bir ağacın dibinde biten gülü, bir susam tanesini, sevgilinin sesini hafife almayalım. Küçük dediklerimizin aslında ne kadar büyük olabileceklerini, onların yokluğunu beklemeden fark edelim. Çünkü yanımızdayken değerini bilmediğimizi, bildiğimizde bulamayabiliriz.

Çıkınınızda; küçük bir gülümseme, bir yağmur damlası, bir papatyanın kokusu, üç noktanız, unutulmaz küçük bir anınız hep olsun. Küçük de olsa varsın olsun. Çünkü o küçük çıkınlar nasılsa bir gün, büyük denkler olacaktır.  Yeter ki, sabretmeyi ve biriktirmeyi bilelim küçük küçük.

“Bize sunulan yaşam süresinde karşılaştığımız sorunlarla

Mücadele edebilme gücü aşılamakla başlayacaksın kendine.

Çekilen çile ve sıkıntılara rağmen sabredeceksin.

Ve hayattan kopmayacaksın.

Her çıkışın bir inişi de olduğunu bileceksin.

Her şeye rağmen hep umutlu olacaksın.

Seveceksin tüm canlıları.

Ve severek sevildiğini de anlayacaksın.

Sevmeden sevilmek olmaz bileceksin

Hayatı iyi günde ve kötü günde seveceğine dair

Bir evlilik andı yapacaksın

Züleyha’nın Yusuf’a baktığı gözlerle bakacaksın hayata

Hayatla el ele hayatla sarmaş dolaş olacaksın.

Sarıldın mı tam sarılacaksın ve delicesine.

Ve her günün ayrı ayrı kıymetli olduğunu bileceksin.

Tüm sıkıntılara rağmen yıkılmayacaksın.

Zoru başarmanın zevkine varacaksın.

Kolayları elinin tersiyle iteleyip zorları kucaklayacaksın

Hayatı bir ayna gibi olduğunu unutmayacaksın

Sen ona nasıl bakarsan.

Onunda sana aynı şekilde karşılık verdiğini göreceksin

Eğer hayattın sana güzel yansımasını istiyorsan

Önce sen hayata pozitif ve mutlu bir şekilde bakacaksın.”

 

Keyfine Göre Yaşa

İmam-ı Gazali hazretlerinin buyurduğu gibi:

Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek, bir gün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın lezzetlerden elbette ayrılacaksın. Dünyanın nesini seversen sev, hepsine veda edeceksin! Elinden geleni yap! Fakat unutma ki, her yaptığının hesabını vereceksin!”

Yaşadığımız hayatın ne ölçüde kıymetini biliyoruz? Ne ölçüde hayatın güzelliklerine odaklanıp onların keyfini çıkarıyor ve şükrediyoruz? Günlük koşturmaya kendimizi kaptırdığımızda hepimiz hayatını kıymetini takdir etmeyi zaman zaman unutuyoruz?

Öğrendiğim o kadar şeyden sonra şunu anladım ki; aslında yapılacak çok şey yokmuş. Sadece hayattan keyif almayı öncelik sırasına almak ve içimizdeki sese kulak vermek.

Yaşantımızın her anında yapabildiğimizin en iyisini yapmalıyız. Yapabildiğimizin en iyisini yapınca, an’ı yaşamış oluruz. O; anın adeta somut bir halidir, yaptığımız her ne olursa olsun. Zaten hayatın anlamı da hayattan keyif almak değil midir? Eğer yaşadığımız her anda yaptığımız her ne ise, elimizden gelenin en iyisini yapıyorsak an’ı yaşıyoruz demektir. Her anın tadını çıkardığımız zaman hayattan keyif aldığımızı hissederiz.

“Aşk’ı yaşamak istiyorsan ; Önce yaşamayı öğreneceksin! Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin?” demiyor mu Mevlâna?

Sözün özü; hayatın her anından zevk almaya bakın.

 

You must be logged in to post a comment Login

Yorum yazın...