Son Dakika
28 Mart 2024 Perşembe
11 Ağustos 2016 Perşembe, 20:50
Mesut Acet
Mesut Acet mesutacet@gmail.com Tüm Yazılar

Aynı Dili Konuşanlar Değil Aynı Duyguları Paylaşanlar Anlaşır

AYNI DİLİ KONUŞANLAR DEĞİL AYNI DUYGULARI PAYLAŞANLAR ANLAŞIR

Mevlâna, halkın ruhi ihtiyaçlarını iyi anlamış ve iyi anlatarak ta manevi boşluğu doldurmuş bir gönül eridir.

Eserlerinde insanların zor anlayacağı kavramlar ve terimler yoktur.

Her dinden, her kültürden, her inanıştan insan onun konuyu açıklamak üzere verdiği örnekleri kolayca anlar.

Mevlâna insanlara ulaşmak için atasözlerini kullanmış, Kuran’dan, bazen de Tevrat’tan ve İncil’den kıssalar ve hikâyeler anlatmış bazen de hayvanları konuşturmuştur. Ama o, bunlarla insanlara hep bir şeyler vermeyi ve onları manevi ve ahlaki açıdan eğitmeyi düşünmüştür.

Mevlâna, ilim ve irfan yoluyla kazandığı, bilgi ve marifetleri; halka vermekle, onlara doğru yolu göstermekle görevli bir Allah eriydi.

Mevlâna’ya göre, âlimin ve ilmin gayesi, gerçeğe ulaşmaktır.

O gerçek ise yalın aşktır.

Bu da tasavvufta kendini bilmektir.

Fi Hi Ma Fih (Ne varsa içindedir) adlı eserinde ‘Zamanımızdaki âlimler, kılı kırk yarıyorlar, kendileriyle ilgili olmayan şeyleri pekiyi bilmiyorlar. Oysaki asıl önemli olan ve kendilerine her şeyden yakın bulunan şeyi, yani kendilerini bilmiyorlar.’ der Mevlâna.

Kendini bilen, Allah’ı bilecektir. Allah’ı bilen gerçeği bilecektir. Gerçek aşka vasıl olup aşka âşık olacaktır. Yol bu kadar yakın iken hayale kapılmanın, vesvese ile uğraşmanın ne lüzumu var.

‘Küfür geceyse, İman, o geceyi aydınlatan mumdur. Ama aşk gündüzdür. Ve gündüz gelince iman küfre der ki ‘Hadi gidelim. Bizim burada bir lüzumumuz kalmadı.’ der Mevlâna’ya atfedilen sözlerde.

Yine Mevlâna’ya atfedilen sözlerde der ki ‘Bizim peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşk çocuklarıyız; aşk bizim anamızdır.’ der ve hakiki diriliğin aşkta yok olmakla mümkün olabileceğini belirtir ‘Aşksız olma ki ölü olmayasın. Aşkta öl ki diri kalasın.’

Mevlâna’nın aşkı ömrünün üç merhalesinde olgunlaşmış, bir ömür bu uğurda harcanmıştır. Mevlâna bunu bir beyit’iyle şöyle ifade eder: ‘Bütün ömrümün hülasası şu üç sözden fazla değil: Hamdım, piştim, yandım.’

‘Aşka uçarsan aşk, güneş gibidir, kanadın yanar’ diyen bir İranlı şaire ‘Aşka uçmayan kanat neye yarar?’ diye cevap veren Mevlâna’nın her zerresi aşk ile dolu doludur ve bu aşkı daima ezelin ve ebedin tek sahibi olan Yüce Yaradan’adır.

‘Ben bir balığım aşk ise daldığım bir derya

Aşktan gözlerim yaşlı olsa da

O derya gözyaşımı nereden bilir

Başımı o denizden çıkarayım desem

Balığım ya nefesim kesilir’ der Mevlâna.

Divan-ı Kebir’deki ifadeyle;

‘Senin lütfun bir deryadır. Ben de onun içindeki balığım.

Fakat kıskançlığın orada da karşıma çıktı.

Beni olta haline getirdi. Ben olta oldum!

Ben senin aşkının oltasına düştüm.

Yaralandım. Fakat gam yemiyorum.

Çünkü senin merhamet merhemin yaralıları arayıp durmada.

Ey bana nefsimden de yakın olan aziz varlık!

Ben senin yanında ancak hafif hafif nefes alırım.

Yavaş yavaş konuşurum.’ (Divan-ı Kebir, Cilt-I, 510)

‘Hepimiz tek kanatlı melekleriz, birbirimize sarılmadan uçamayız.’ diyen Mevlâna’ya atfedilen sözlerde de birlik, beraberlik, hoşgörü, dayanışma ve sevgi iki kelimede özetlemiştir.

Ne kadar güzel bir söz: ‘Hikmet sahibi insanların ağızları bal peteklerine benzer. Ne zaman açılsa oradan hep bal damlar.’

İnsanoğlunun bilme ile değil anlama ile sorunu vardır. Biz insanlar, birbirimizin dilini anlamamıza, konuşmamıza rağmen konuşmayı, anlaşmayı bırakırız da binlerce yıldır savaşırız ve hâlâ bizler de bir yorgunluk izi göremez kimse.

‘Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşır.’ (Mesnevi, I.Cilt, 1205) diyen Mevlâna, durumumuzu ne kadar da güzel özetlemiş.

 

 

You must be logged in to post a comment Login

Yorum yazın...